vE An GeLDi …

 
Uçuşan küllerin havada savruluşunu izlediğimde, bir an bende savurmak istedim düşünceleri, belki bi yerde, yerini bulabilirler diye… Bunaltıcı havanın tenimi yalayışını hissettim ve söndürmek istedim… Küllerin ardında saklanan biramı gün yüzüne çıkartıp, ebedi huzur müspette sine erişmesini yeğledim.

Midem kazınıyordu ve bi an önce bastırmalıydım. mutfağa doğru yöneldim sonra elimde bir şişeyle oturuverdim yerime… açlığım tekrar yok olmuştu onu tekrar gördüğüm anda… öyle yanı başımda küllerin ardında konumlanmıştı. Bakınıyordum, o ise öylece duruyordu… Sessiz; içten gelen tiz kahkahaları, beynimi patlatıyordu ve fazlasıyla rahatsız ediyordu. Sarıldım susturdum onu… anların içerisinde; küçümsemelerin ve bencillikleri ile beraber, yeni bir veledi zinayı peydah etmesine izin veremezdim…

Tanrıyı görüyordum, dumanlı diyebileceğim olguların ardında… gözlerimi alıyordu ve loş odamın içerisinde düzeni bozuyordu… atmosferi bozmasını istemedim, konumlandı bi yere ve artık tanrının görüşünde, veledi zinaları tartaklayabilirdim… Ve an geldi…

Fularını, bi halat gb geçirmişti kafasına, bi ceset gb karşımda pervazsızca duruşunu sergiliyordu… yerinden çözdüm ufak bir öpücük kondurdum ve sonrasında iteledim yatağıma … istediğini almak mı istiyordu? Alacaktı ve aldığıyla kalakalacaktı… Hesaplaşmıştık ve bitti değil mi?

Yarım saat olmamıştı eve geleli ama bir türlü anı yakalayamamıştım… daha öncesinde kalan zaman diliminden habersizdim… an sıkışmıştı sanırım… su an bulunduğum zaman diliminden öncesi yok gibiydi… kanepeye uzanıp kestirmeye çalıştım ama başaramadım.. ilgilenecek bir şeyler aradım ama bulamadım… aklıma içmekten başka bişey gelmiyordu… sarıldım hemen alkole… ilk yudum ve ilk düşünce, ikinci yudum ve ikinci fırtına, üçüncü ve. Ve. VE….. kahretsin!! duvarda paraladım. Çok fazla abanmıştı düşünceler, alcholü kendi avantajında sürüklüyordu… duvarda yer alan görüntü, sıçıp batırılmış bi hayatın izlerini çok güzel bir şekilde sergiliyordu… ve an geldi…….

Işıltılar yüzünden, gözümü aralayamadım.. biraz daha alıştıktan sonra bakındım ve nerede olduğumu anlayamadım!! Hasta bakıcı odama girdiğinde; odamda olmadığımı gayet iyi anladım… gür toparlak birisiydi… bi kaç ilaç ve su getirmişti bana… bi sik anlamasam da bile; olması gerektiği gb, hapları yuttum ve arkasından suyu alabora ettim…arkasını döndü ve uzaklaştı.. kapının gıcırtısı ile sonlandı… gözlerim tekrar tanrının gülümsemesiyle karardı…

Daşşak geçiyordu sanırım, onun bunun oğlanı; kızıl gezegendeydim sanırım… derim, laçka olmuş, babaannemin götüne dönmüştü… yürüdüm ve yürüdüm… önüme iblisler toparlanmış, kısa günün hissesini güdüyorlardı… niyetim yoktu hisse olmaya, hemen uzaklaştım… anlam veremediğim bi varlık cıktı karşıma duraksadım ve inceledim… çift kafalı, çift karakterli , çift ruhlu artık ne sik derseniz ikilemlerin yansıması gb.ydi açıkçası… soluğumu hissetiler, soluklarını hissettim. Tekrar kayboldular.. yürüdüm ve yoq oldum… ve an geldi…

Al-ver, Al-ver, Al-ver… bedenim üzerinde oynuyordu keratalar… sonuncuyu tükettim ve rahata kavuşmuştular… ufak bir perde aralandı yanıp sönen ışıklar… doroti yanı başımda, bütün sıçırganlığıyla; pöfff yoq muydu o yarım kalmış gülümsemesi…. Doroti dorotiiii!!!
Nabzım düşmüştü yine sanırım, başıma dikilmişti yine keratalar… bu sonuncuydu sanırım, son kez hayat verdiler, akan şarabın kızıllığında… uyudum ve uydum..

Bir kaç hafta olmamıştı sanırım hemen toparlandım neredeyse… bahçeye çıkmış hava alıyordum kaçıkları izliyor onların arasında ne işim olduğunu anlamaya çalışıyordum.. ve an geldi…

Doroti ağaçların arasından gülümsemesini fark ettim. Yakınlaşmaya çalıştım; o ise uzaklaştı… takip ettim… uzakta bir yerlerde konumunu almış beni bekliyordu… son satırı gerçekleştirebilmek için.. ve an geldi…

Ölü gb bakan gözlerinin ardında, kahverengiye çalan dişleriyle o pis sırıtışını sergiliyordu yine.. üzerinde yine aynı paçavra, saçında aynı eskimiş toka öylece duruyordu… cebinden zorla çıkardığı cigarasını yakıp daha sonrasında bana uzattı. Dumanlar yükseliyordu ve bizde onlara eşlik ediyorduk, bütün tutunamadığımız noktalarımızla.. TuTuNaMAyAnLarA!!!

Çok fazla yükselmiştik ve artık hiçbir şey görüşümüzde değildi.. bir çok müsvetteyi sn’ler önce ait olduğu çukurları havale etmiştik. Azaplarını çekiyorlardı o kokuşmuş çukurlarında. Birbirlerinin iblisleri olup, yüzleri tekrar meleğimsi bir ifadeye büründürüp, tutundukları şeylerle tatminkarlıklarını sürdürüyorlardı..

Ara sıra o sikik gülüşlerini peydah edip gecemizin m.q lardı sanki….problem değildi, sadece gürültü yaratıyorlardı….çek çek, köşeye çek, orda süprüntü niyetine kullanıyorduk ve an geldi…

Doroti kusmuğumsu düşüncelerini yine ortaya saçmış, o orospu çocuklarından bahsediyordu. Kalkıp uzaklaşmak istedim… zaten fazlasıyla çevremde barınıp oksijen tüketiyorlardı, birde bunların üzerine Doroti eklenince safha bir üst kademeydi…

Yeter sus dediğimde, dona kalıp tekrar gevelemeye başladı, toparlamaya çalıştı ama yerinde değildi az önce sıyırmıştı kroşe ve beraberinde yalpalanıyordu… gözlerini açtığında üzerine abanışımı, tekrar kayboluşumu hissettim… koluma uzanıp çekiştirip, son bir şeyleri peydah etmek istercesine kulübesine yanaştı ve dile getirdi söylevleri ve tekrar kayboldu, ve kaybolduk…


LeKeli HuMMa

İntiharcı Çocuğun Son Günleri



Kendimi görebiliyorum şimdiden
bütün o intihar günlerinden gecelerinden sonra
canı sıkkın, tapon bir hemşirenin elinde
(o da ancak şansım yaver gider, ancak ünlenebilirsem)
o kupkuru huzur evlerinin birinden taşınırken...
tekerlekli iskemlemde dik dik oturur...
gözlerim kafatasımın karanlığına kaymış, neredeyse kör,
azrailin göstereceği merhameti beklerken...

'Ne güzel gün değil mi Bay Bukowski? '
'Yaa, evet öyle...'

çocuklar geçer gider, ben yokum bile
tatlı kadınlar geçer gider
kocaman kızgın belleriyle
sımsıcak kalçalarıyla taş gibi kızgın heryerleriyle
sevilmek için yalvara yakara
geçer gider kadınlar, ben—
yokumdur bense.

'Bu üç gündür çıkan ilk güneş Bay Bukowski'
'Yaa, evet, öyle'

İşte oturuyorumdur tekerlekli iskemlemde
bu kâğıttan daha beyaz,
kanı çekilmiş,
beyni gitmiş, kumarı kesik, ben, Bukowski
bitmiş, gitmiş...

'Ne güzel gün değil mi Bay Bukowski? '

'Yaa, evet, öyle...' derim, pijamalarıma işerken
salyalar akar ağzımdan.

İki öğrenci koşarak geçer gider.
'Hey, gördün mü şu moruğu? '
'Yaa evet, midemi kaldırdı valla! '

bütün o intihar tehditlerinden sonra
başka biri intihar etti
sonunda yerime...

hemşire tekerlekli iskemleyi durdurup bir gül koparır
verir elime.

anlamam
ne olduğunu bile. Bilmemnem olsa farketmez
neye yarayıp neye yaramadığına bakınca.
Charles Bukowski