Saat 9 sularında yatağımdan kalktığımda;
bir ceset yatıyordu oracıkta..
bir göz, aydınlanmanın..
bir söz,
karanlıkta..
ve ben!!
Yastayım…
Hizmetçi başımdaydı, ve…ben … uyanırken….
- Kont iyimsiniz, doktoru çağıra yayım mı?
- Yok iyiyim, bir an kendimden geçtim sanırım. Ayağa kalkmama yardım et!!
- Kontes’e haber vermemi ister misiniz?
- Yok haber verme sadece birazdan yanlarında olacağımı ilet.
Lavaboya doğru ilerledim. Nasıl? güçlü bir sanrı ardında, tartaklanabilmiştim.. en son hatırladığım ince uzun koridorda ilerlediğim.. rastlantısal bir gerçeklikle ve ben aynanın karşısındayım.. Aynadaki bendim ama aynı zamanda değildim bu kadar kısa zamanda insan kendine bu kadar yabancılaşabilir mi? o an üstümdeki ölü deriyi sıyırıp tekrar yaşama dönmek istedim. bir an tırnaklarımı etime geçirdiğimi, canımın yandığını hissedebildim…
Sundurmanın altında eşim, bütün aristokratlar, bir küpece sığmayan karakterler yer aldığında, büyük bir mide bulantısı ve , ben yanlarındaydım…
Matmazel Margaret, nehrin kıyısında gerçekleşen, bir cinayetten söz ediyordu.. Doroti adındaki bir çocuk, acımasızca kurban edilmişti ve onlar her zamanki gibi; doğal bir şeymiş gibi bahsediyorlardı.. Derken bu hüzünlü atmosferin ardında; sanatsal bir coşkuyla, serüvenci bir yaklaşımla bilginin ve kültürel bir paradoks un içerisinde, birbirlerini ahkam kesmelerine katlanıverdim… Fazla uzun sürmedi döndüm yatağıma..
Zamanın yitirilmesi ile beraber bir çocuk vardı dar ağacında…
Hüzünler kol geziyordu kanatlarında..
Umutsuzluk yığınlarının ardında, bir ölü vardı oracıkta…
İçimde yaşandı ve bitti, birbiri ardına soluk alıp kıvrandığımda ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder