Uç!! Kanatları olmayan kuzgun!!!!

“Selam kuzguncuk!.. Bakıyorum da, bıraktığım yerde öylece duruyorsun. Kanatların olmadan ne kadar da çirkin görünüyorsun. Bütün vahşiliğin yok olup gitmiş… yapay kanatlarımı verebilirim sana.. Yeter ki gözümün önünden, siktir olup git….

Hem bir faydam dokunmaz sana. Ben “abdallar” gibi dolanacağım. Fayda bulacağın yer, sadece darağacının yanında… İğrenç gaklamalarını da, al ve  defol git..”

Diyordu tımarhanedeki mustarip genç…

Karşımdaki oda da kalıyordu. Bütün nedenselliğimi unutup seyre dalmıştım sadece. Karşı odadan tiz çığlıklarını duyabiliyordum. Kendi deliliğini seyretmektense, başkasının deliliğini seyretmek daha tutarlıydı. Hem kendiminkini seyredebilseydim, deliliğimi nasıl görebilirim ki. !!!Deliler asla kendi deliliklerinde farkında değillerdir.!!! Onlara göre; kendileri dışındaki herkes anormaldir. Benim ki si de o hesap işte..
7 ay oldu sanırım kendimi burada bulunalı. 2 aydır da, seyrediyordum bu delikanlıyı. Hayattaki; onu deliliğe sürükleyen nedenselliği, anlamaya çalışıyordum, görüş mesafemin dışında… Her gün, buruk bir trajedinin, arasında boğulan deliliklere katlanıyordum.. Her gün ve her gün, içsel girdap eşliğinde; bu karanlık ışıktan, dışarı çıkmalıyım diye haykırıyordum..

Biz delilerin; geçmiş ve gelecek olgusunu yitirmemiz ne garip!!! Anların içerisine sıkışmış, o mustarip yaşantılarımızla,  kayıtsızlıklarımızın en ücra noktasında;  bütün kederleri tutmuş, öylece yaşanılan trajediyi desteklercesine bakınıyorduk ve saçmalıyorduk….

Dört nokta ve dördüncü şahısa hak düşmüştü bu konumda….

Hayat ikilemler üzerine kurulu iken, bir diyarda iki mustarip genç bulunurmuş. Biri dişi, biri erkek… İkisi de farklı ikilemlerin yansımasıymış. Bir gün aralarındaki bağ o kadar kuvvetlenmiş ki; zihinsel olarak bir araya gelmişler. Sadece tek bir zihinde, çifter ikilemlerle…   Derken günün birinde üçüncü bir şahıs girmiş, adına “neden” diyorlarmış… Soyut görüntü soluklaşmış ve ayrı bedenler oluşturmuş yine…
  1. öz(lü)
  2. söz(lü)
  3. neden(selliyim)
  4. (bilinçsiz benliğin, ta kendisiyim!!!)
Delikanlının haykırışları istemsiz bir şekilde devam ediyordu. Çünkü biliyordum takati kalmamıştı. Her gün önüne gelen yemeği reddediyordu, her gün haykırışlarının; zamanın kirli gölgesinde soluklaştığını hissedebiliyordum. Her gün ve her gün onun yerini dolduracağımı biliyordum. Bu bir devrinim di sadece… Tanrılar gösterişli yollarında yürüyorken, ben âcizane konumum ile onların yaratıkları vahşilikle bakınıyordum. Ve onların beni yaratılış dediği olgu içerisindeki, plasentalarına gömülmüş durumdaydım…Onları var etmemiştim, sadece onları var eden normaller gibi düşünüyordum.. onların suçlanılması veya göklere çıkarılması umurumda değildi. Delikanlıyı düşünüyorum neden bu kadar erken pes etmişti anlamış değilim. Senkronize deliliklerdi bunlar sadece. Aparkat ruhumu soldan sıyırmıştı yine…

Alçalma!!! Kanatları olmayan kuzgun .  Erdemli ve onurlu yaşaman için gerekli bir etken yok. Uç yine semalarda, deliliğin en uç noktasında… İstemsiz haykırışlarının saklandığı köhne zindanlara uç… Sessizliğin ardındaki yalvaç diyarlara uç… Nedenli nedensizliklerin olmadığı yerlere uç… Uç kanatları olmayan kuzgun……uç uç….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder