Taze kan arıyorlardı, sunağın yanı başında, ölü sıçanlar geziniyordu etraflarında…
Gecenin geç saatlerinde, sokağı boylu boyuna işgal ediyorlardı, bu iğrenç sanrısalı üzerimden atabildim. Tıkanmış; beynime ait, damarlarım açılabilmişti sonunda. Uzun bir aradan sonra; oksijene kavuşmuş ciğerler gibi, yanmaktaydım… Felçli bir hasta nasıl olursa, öylece uzanıyordum yatağımda..
Uzun bir yürüyüşün ardından, eriyik lavların arasındaki macerama gülüyordum, yatmakta olduğum yatağımda… geri Geri GERİ !!.. bir akrep… nasıl olursa olsun … geri…
Yeni bir, astral düşüş daha… geri …
Merkezinde olmak bile yeterli değil!! geri Geri GERİ !!..
Gediğin içerisindeydim. Gedik ileriye mi, yoksa geriye mi, doğru açılıyordu bilmiyordum. Bu astral düşüşte; tanık olduğum bütün düşünce dizimi, büyük bir karmaşanın içerisindeydi ve ben yoğruluyordum… gedik az önce sıçmıştı beni, öylece büzdürüp atıvermişti bilmediğim bir yerlere doğru …
Hafif doğruldum bakındım etrafıma. Doroti!! seni kaçık! Yere oturmuş salınıveriyordu yerinde. O kaba elleri saclarını yoluyordu. Ona taraf ilerlemeye başladım, ne işi vardı bu güruhların arasında…?? siz bilmezsiniz, Doroti konuşmaz hiç, hemde hiç… sessizliği ile anlatır bütün deliliklerini… yerinden doğrultum, ufak bir öpücük kondurdum dudaklarına. Sarıldım, dağınık peşmürge saclarını düzeltim.
- Söyle bakalım seni pis kaçık!! beni nasılda takip edebildin? Her şeyden kendimi gizlerken, hatta senden gölgemi saklarken? sen!!! beni nasıl bulabildin?…
- …. ( hayır dercesine kafasını sağa sola salladı, işaret diliyle, sembolize ettiği bir kaç işaretle; temel imgeleri gözümün önünde sergiledi durdu..)
Susmuştu, ve ben de susmuştum… anların yeni bir trajediyi sürüklediği an, kapaklanmıştı önümüze.. o kirli ruhlar tekrar, tek bir bedende.. ayaklarımız yerden kesilmiş, bedenlerimiz bulunduğumuz düzleme paralel şekilde duruyordu. Dil(lerimiz), birbirinin içerisinde, helozyon bir yol izliyor, bedenlerimizi yere olan paralellikte koruyordu. O sarımsak kokan kıvam daha artmaktaydı. İşte yeni bir düşüş gelmekteydi!! Göğsümüz yere kapaklarcasına sunulduğunda… gök yüzüne doğru bakınıyordum, grimsi puslu… O gözlerini dikmişti, nefesim bir karış yakınlığında….. Kafalarımız ters bir şekilde, alt dudak ve üst dudak yer değiştirmişçesine, öpüşüyorduk. Kasıklarımızdan yukarıya doğru, arzu silsilesi içerisinde; bütün mustarip duygularımızı , taşıyormuşcasına….Elimi uzattım ona, artık yeni bir düşüşe tanık olmanın zamanıydı….
Yol boyunca ilerlerken, yağan karın altında, eriyik lavın tezat bir şekilde duruşuna tanık oluyorduk… dumanlar yükseliyordu ve tanrı gökyüzünde, bütün kayıtsızlığıyla; iki mustaribin, hiçsizlik dergahına yaptığı yolculuğunda, eşlik ediyordu. Doroti ile ben izler bırakıyorduk yağan kar altında, tekrar dönüş yolunu bırakmak istercesine…
Az ileride yer alan sundurmanın yanı başında, o orospu gençliğin hatırına, bulunuyorduk her anında..
Nasıl bir etken oldu bilmiyorum? kendimi ileriye doğru hamle yaparken; Doroti‘nin gömleğimi çekiştirmesiyle silkelendim. Eğildim susturdum onu. O-elmacık kemiklerimi ovalıyordu ve beni durağanlaştırıp, geriye kalan anların içerisine gömülmeyi yeğliyordu.
Hırpalandım ve… bir girdap nasıl olursa, o şekilde içeriye doğru çekiliyordum…
GERİ Geri geri!!..
Yine tekrar bir gedikte, bilinçsizliğimin son zerresinde… deliliklerine sevgisini katmış Doroti’nin histeriğiyle, yolcuğuma devam edebiliyordum… Gözlerimi araladığımda kıvrılıp kaldığım tabureden, etrafıma bakınıyordum. Hey dostum!! bir zıkkım daha…. Bitirdikten sonra, artık evime doğru yoluma koyulabilirdim. Yağmur, beni yıkar ne de olsa!!
Dönüş yolum içerisinde;
Tek bir anın , iki uç noktalarında; uyanık haldeydim. ve ben!! bir sonraki yolculuğumda, kendimden geçmemek için direniyordum… Yavaş yavaş aklımı kaybedebilirim…. Ama… geri-geri giden bir zamanı nasıl ölçebilirdim? bunu bilmiyordum… düşüncelerim deki soğukluk beni öldürüyordu. her şeyin ötesinde… beni!! Yok edendi karanlık!!!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder