Anıların iletmek istedikleri mesajları, zaman içerisinde silik bir görüntüden ibaret oluşlarına, kadehimi kaldıracaktım… Ölüm; yaşanılan istemsiz bir yaşamın, korkularınla yüzleşmenin ilk basamağı gibidir. Artık nesnenin, özne tarafından, sağlam kroşelerine tanık olma zamanıdır.
Kabuk bağlamış duygu dizimi; size ve çevrenizdekilere artık zarar verebilir… Nesne ve öznenin arasındaki savaş, kızıl bir ufka doğru akıyordu. Yıkımın; kaos a gebe kaldığındaki tahribatlar, zaman içerisinde karartıdan ibaret gölgesiyle, yavaş-yavaş içinize nüfuz ediyordu…
Zaman: Uyanış Öncesi 01:02:00 ??/??/????
Yer: İnançsızlığımın Musalla Taşı
Bedensel ölümümü gerçekleştirmiştim. Daha henüz bedenimi terk etmemiştim. Soğuk buz gibi taşın üzerinde, onurlandıracaklardı beni. Geri geri yürüyen birisi gibi, yalnızca arkamda olup bitenlere bakınacaktım…
Bedenim üzerinde oynuyordu keratalar!!! Bu bir sevgi yumağımıydı, bu bir kaybetmenin yoğluğumuydu, bu nesnenin; bedensel ölümün gerçekleştirilmesinden önceki, güçlü izlerinden miydi? Teker teker görüntüler belirginleşiyordu. Önce annem, sonra da diğerleri. Bir zamanlar embriyo halindeki oğlunun, cansız bedenine sarılıyordu, ötesinde parçalamaya çalışıyordu… Zayıflamış fiziği ve benliği ile; yokluğundaki sert dokunuşlarını üzerinden atmayı çalışıyordu. Babam her zamanki gibi uzaktan seyre dalmıştı yine. İçten sızlanması, sessiz bir çığlığın içimde patlamasına neden olmuştu.. Görüntülerin biri gidiyor, bir diğerleri geliyordu…
Hiç düşünmemiştim. İnançsızlığımın musalla taşında tahribatın bu kadar can yakacağını. Bu tahribat sadece duygusal bir oluş değil, aklınızı kaçırmanıza neden olabilecek gücü barındırıyordu… Beni katletti piçler!!
Cinsel uzvumdan yukarı doğru, ince çizik belirmeye başlamıştı. O incecik çizgiden yavaş yavaş sızan kanın, bedenim üzerinde yaratığı tribal desenlere bakınıyordum. Ruhumun derinliklerindeki irisin; bir delinin irisinde olduğu gibi pörtlemiş şekilde olduğunu hissettim. O incecik kesik, birden ortadan ikiye yarıldı. Haykırışlar kendi varlığında yok oluyorlardı…
Taşın üstü yaşanılan katletmenin izlerini taşıyordu. Bağırsaklarım, beynim, hepsi yığılı vermişti. Bu soyutsallığın içerisinde, kan revan olan bedenime sarılıyorlardı. Her yerleri kana bulaşmıştı ve o kanın ağır kokusu üzerlerine sinmişti.. Benliğim tutunabileceğim olguların arkasında gizleniyordu. Ve ben . yok oluyordum.
Kaba yarığın ortasında, grimsi bir hale dışarı doğru sızıyordu. Ölüye ait gözlerin odaklandığı tavana kadar yükselmişti. Arkasında parlama gerçekleşti ve zaman içerisinde gezinmeye başlamıştım…
Mezarlıkta, toplanmış kalabalığı uzaktan seyrediyordum. Zaman içerisinde gezinirken tahribatları indirgemiştim. Bir şeyler yolundaymış gibi duruyordu. Tabutumu son kez açmışlardı, kendime son kez bakıyordum. Tabutun kapağı çivilemişlerdi. Toprak atmaya başlamışlardı. Artık yerimi alıp, kaldığım yerden devam edebilirdim. Düşlemsel masalın son sahnesinde….
Bilinçsiz Benliğinden Gelen Kırılmalar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder